Kasım 02, 2011

Gabriel Garcia Marquez'in "On İki Gezici Öykü"sü

"Kendimi rüya görmek için kiralıyorum."
Aslında tek işi buydu. Eski Caldas ilinde hali vakti yerinde bir bakkalın on bir çocuğunun üçüncüsüydü ve daha konuşmaya başladığı günlerden başlayarak, rüyalarını, habercilik erdemlerinin en saf haliyle ortaya çıktığı saat olan, kahvaltı öncesinde anlatmak gibi iyi bir alışkanlık edinmişti evin içinde. (s.73)

Onu saatler boyu karış karış seyrettim ve algılayabildiğim tek hayat belirtisi, suyun üzerindeki bulutlar gibi alnından geçmekte olan rüyaların gölgeleri oldu. (s.67)

Güzeldi, vücudu esnek, yumuşak teni ekmek renginde, yeşil gözleri badem gibiydi, sırtına kadar upuzun inen dümdüz siyah saçları, Endonezya'dan olabileceği gibi And dağlarından da olabilecek antik bir havası vardı. İnce bir zevkle giyinmişti: vaşak kürkünden bir ceket, çok hafif çiçek desenli saf ipekten bir bluz, ham ketenden bir pantolon ve begonvil renginde ince uzun ayakkabılar. "Ömrümde gördüğüm en güzel kadın," diye düşünmüştüm, Paris'in Charles de Gaulle Havaalanı'nda New York uçağına binmek üzere kuyrukta beklerken, bir dişi aslanın gizemli adımlarıyla giriş salonundaki kalabalığın arasından gözden kaybolmuştu. (s.63)