Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Zırh gibi sertleşmiş sırtının üstünde yatmaktaydı ve başını biraz kaldırdığında bir kubbe gibi şişmiş, kahverendgi, sertleşen kısımların oluşturduğu yay biçimi çizgilerle parsellere ayrılmış karnının görüyordu; karnının tepesindeki yorgan neredeyse tümüyle yere kaymak üzereydi ve tutunabileceği hiçbir nokta kalmamış gibiydi. Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içerisinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı. (s:1)
Daha odasına henüz girmişti ki, kapı acele kapatıldı, sürgülendi ve kilitlendi. Arkasındaki ani gürültüden korkan Gregor'un minik bacakları ikiye katlanıverdi. Bu denli acele davranan, kız kardeşiydi. Önce ayağa kalkıp beklemişti, sonra da hiç ses çıkarmaksızın öne atılmıştı. Gregor onun geldiğini hiç duymamıştı ve "Nihayet!" diye seslendi kız kardeşi annesiyle babasına, anahtarı kilidin içinde çevirirken.
Gregor kendi kendine: "Peki şimdi ne olacak?" diye söylenerek karanlıkta çevresine bakındı. Kısa zamanda, artık hiç kımıldayamadığını anladı. Buna şaşırmadı, aslında o zaman değin bu incecik bacaklarla gerçekten hareket edebilmiş olmasını tuhaf buldu. Bunun dışında, kendini bir ölçüde rahat hissediyordu. Gerçi tüm gövdesi ağrılar içindeydi, ama Gregor'a bu ağrılar gittikçe hafifliyormuş ve sonunda tamamen geçecekmiş gibi geliyordu. Sırtındaki çürümüş elmayla, çevresindeki üstü tamamen yumuşak toz kaplı, iltihaplanmış bölgeyi artık neredeyse hiç hissetmiyordu. Düşünceleri yeniden ailesine yöneldiğinde duygulanıyor, içinde sevgi duyuyordu. Ortadan kaybolması gerektiğini belki kız kardeşinden bile daha ciddi düşünmekteydi. Saat kulesinde sabahın üçü vurulana değin bu bomboş ve huzur verici düşünceler içerisinde kaldı. Pencelerin dışındaki dünyanın aydınlanmaya başladığını da görebildi. Sonra başı, elinde olmaksızın tamamen önüne düştü ve zayıf soluğu, burun deliklerinden son kez çıktı. (s:76-77)