Hayata bir kadınmış gibi davranmak lazım. Hayata karşı kibar olmak, onun kendiliğinden gelmesini beklemek gerekmez mi? Alçakgönüllü olmalı, hiçbir hazineye dokunmamalıyız! (s:15)
Derin ve çil çil uzanıyor koy; üstünde en ufak bir kıpırtı yok. Fakat çektiriden, fazla tuzlanmış iki balık atıldı mı, mavnalar biraz daha denize giriyor, bu yüzden suda zarif halkalar genişliyordu. Bu ince çizgilerin resmini yapabilseydim; sonra uçan denizkuşlarının suya düşürdükleri gölgelerin resimlerini yapabilseydim! Bir soluk bırakışın yarattığı gölgeler gibiydi bunlar; kadifeye hohlamak gibi. Koyun ta içerlerinde bir karabatak yükseliyor, suya değercesine bütün adaları geçip açık denize çıkıyor. Sanki titrek bir R bırakıyor geride. Uzun, katı boynu çelikten adeta, mermiye benziyor. Kuşun kaybolduğu yerde, işte bir yunus balığı yuvarlanıyor suyun üstünde; kalın kadifede takla atar gibi. Güzel bütün bunlar. (s:18)
Minik göl öyle sığ ki, ona karşı dost ve alçakgönüllü olabilmek için, yere çöküyor, oturuyorum. (s:56)
Su birikintisinin üzerinde ince bir zar gibi; sivrisinekler suya değiyor, fakat ıslanmıyorlar. (s:56)
Gözlerini açarak bana baktıkça, bakışları büyük ve ağır; kocaman bir dalga gibi duymaktayım bu bakışları. (s:67)
Durumumdan, işimden ötürü beni küçümsüyor, ne diye buralara geldiğimi soruyordu. "Kaderimle karşılaşmak için!" cevabını vermiştim. (s:118)